1 Mayıs 1910 Bursa –10 Ekim 1987 Brüksel Türkiye İşçi Partisi’nin son Genel Başkanı, siyasetçi, akademisyen ve sosyolog. Amerikan Kız Koleji'nin, yani şimdiki adıyla Robert Koleji’nin, 1931’de lise kısmını birincilikle bitiren ilk Türk kız öğrencisi oldu. Manisa Orta Mektebi İngilizce (öğretmenliğine) muallimeliğine atandı. Amerikan Kız Koleji'ndeki tarih öğretmeninin önerisiyle; Amerikan (ABD) Michigan Üniversitesi ona burs verme teklifinde bulundu. Bu üniversitede sosyoloji doktorasını tamamladıktan sonra 1939'da Türkiye'ye döndü ve Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesinin (DTCF) Sosyoloji Bölümü'ne doçent olarak atandı. 1946'da Nevzat Hatko ile evlenen Boran, 1948'de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırıldı. 1950 yılında kurucusu ve Başkanı olduğu Barışseverler Cemiyeti, Menderes Hükümetinin Kore’ye asker göndermesini kınayan bir bildiri yayımlayınca 15 ay hapis cezası aldı. 1962'de Türkiye İşçi Partisi’ne üye olan Boran, 1965 seçimlerinde Urfa'dan Milletvekili seçildi. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’a karşı tavır aldı ve 1970 yılındaki Parti Kurultayı'nda Genel Başkan seçildi. Türkiye İşçi Partisinin ilk sloganı: "Köylüye Toprak, Herkese iş" 12 Mart 1971 Muhtırası ile birlikte tutuklandı ve partisi kapatıldı. Boran, 15 yıl hapis cezası aldı. Ankara askeri cezaevinde yıldırım bölge kadınlar koğuşunda Sevgi Soysal’dan Almanca öğrendi. 61 yaşında bir bilim insanı "bir sosyolog olarak Almanca öğrenmekte geç bile kaldım" diyor. Cezaevinde öğrendiği Almancanın yanı sıra İngilizce ve Fransızca da bilen BORAN cezaevinde parasız kalır. Mina Urgan çeviri yapması için İngilizce basılı bir kitap getirir. Ancak kitabın aslı Fransızcadır. İngilizceyi Fransızca dan daha iyi bildiği halde; Behice BORAN kitabın Fransızca orijinalini buldurur ve cezaevine getirtir. Kitabı Fransızcadan çevirir. Çünkü BORAN için akademisyen ahlakı; TİP genel başkanlığından bile daha önemlidir. 1974 yılında ilan edilen genel aftan yararlanarak serbest kalır. BORAN Partinin bir toplantısına katılmak üzere asansörde aynada makyajını tazeler. Yardımcısı: - Hocam, siz öncelikle sosyalist bir partinin genel başkanı mısınız, kadın mısınız? - Tabi ki önce kadınım... “Diyecek kadar doğal ve gerçekçidir.” Behice BORAN’nın Türkiye siyasi tarihindeki önemi kadar, Türkiye bilim tarihinin de çok önemli bir yeri vardır. Bütün söyleşilerinde bilim yapmak istediğini söyler durur. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) den; akademik unvanı geri alınarak milli eğitim bakanlığı emrine verilir. Mahkeme kararı ile geri döner ve tekrar atılır. Bir ülke böyle değerini nasıl bu kadar kolay harcar?.. Türkiye kendi aydınını, kendi evlatlarını korumak yerine, sanki öğütme makinasıdır... 1975'te tekrar kurulan TİP'in Genel Başkanı seçildi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından kısa süre ev hapsinde tutulan Boran, daha sonra yurt dışına çıkar. 1981'de yurttaşlıktan çıkarılır. “Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır.” sözüyle hafızalarda yer eder. Melih Cevdet ANDAY’ın Behice Boran’nın 1951 cezaevinde doğan bebeğine ithaf ettiği şiirden bir pasaj: “Dandini dandini dastana Dursun bebek uyusun Uyusun da aman çabuk büyüsün Danalar girmiş bostana 'Dursun bebeğe ninni” Daha sonra Ruhi Su bu şiiri besteledi. 12 Eylül’den sonraki baskı döneminde Can Yücel’e "Neler yapıyorsunuz?” diye soruyorlar. O da; “Bostandaki efelekleri danalardan korumaya çalışıyorum," diye cevaplıyor. Danalar Türkiye de zaman zaman bostana girip ne varsa silip süpürüyor. Merter de DİSK önünde buluşup Taksim’e yürüyüşe başladıklarında, ilk polis dipçiğini o yiyor. Beyaz saçlarında kanlar akarken tutuklanıyor. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’ndaki duruşmada hakim soruyor: - Sokağa çıktınız mı? - Çıktık - Ne yapacaktınız? - Taksim’e yürüyecektik. - Peki neden çıktınız? - 1 Mayıs emeğin bayramı, mücadele günüdür. Biz de o sınıfın partisiyiz, çıktık. - Nereden çıktınız? - Merter’den çıktık. - Nereye gidecektiniz? - Taksim’e. - “Alay ederek soruyor” Merter neresi Taksim neresi, uzun yol; siz yaşlısınız nasıl gideceksiniz? - Dinlene dinlene… 70 yaşında ve sağlığı da iyi değildir. Uzun yıllar cezaevinde kalmış bir kadın. Daha sonra sürgünde, Brüksel'de de bir tahta bank ta Uğur Mumcu ya verdiği bir röportajda: " Bu işlere girerken her şeyi düşünmüştüm, hapis yatmayı, baskıları şunu bunu. Ama yetmiş altı yaşında, bir yabancı ülkede sürgün yaşamak hiç aklıma gelmemişti.” Bu röportajdan 1 yıl sonra 1987 de 77 yaşında aramızdan ayrıldı. Zincirlikuyu da ülkesinin toprağında yatıyor. Işıklar yoldaşı olsun.